Mike Portnoy'un, John Petrucci'nin forumlarında en ufak bi ihtimal mesajları beklenmiş, haftada 3-4 kez dreamtheater.net, ek$i sözlük ve dvk forumları aşındırılmış, sonunda güzel haber gelmiş ve doğrulanmıştı. 2 yıl aradan sonra Dream Theater 4. kez İstanbul'da olcaktı. Bunun üzerine de mayıs sonunda biletler alınmış, konser anı beklenmeye, setlistlere baksam mı bakmasam mı diye düşünmeye, sonra da dayanamayıp bakılmaya başlanmıştı tarafımdan.
Bu arada setlist bulmak istediğinizde www.setlist.fm'i şiddetle öneririm. Çok başarılı bir site. Siz de rahatlıkla ekleyebiliyorsunuz gittiğiniz konserlerin setlistlerini ve kendinize gittiğiniz konserlerden bir ajanda çıkarabiliyorsunuz, geçen günleri yâd ediyorsunuz.
Gün geldi, gittik güzel İstanbul'a. Her konserden sonra daha da seviyorum ben İstanbul'u. Sonum hayrola. Neyse.
Şehirde küçük bir gezintiden sonra, saat 4 gibi sıraya girildi; tam da sıra iyice kalabalıklaşmaya başlamadan biraz önce. Bol su tüketildi, birer de bira. Kafalar kıyaklaştırıldı. 6'da açılması gereken kapı 7 buçuğu geçtikten sonra açıldı, görevliler yuhalandı. Her şey olağandı yani.
Ön grup Cynic. Saat 20:30... 1-2 kez görmüştüm adlarını, büyük olasılık Dream Theater'ın ön grubu olarak çıktıkları konserlerden... Diskografilerini edindim sonra(ki biri '93(Focus) diğeri '08(Traced In Air) çıkışlı olmak üzere topu topu 2 albümleri var), bi bakılır di mi ön gruplara? Âdettendir. Baktım; öyle abartılcak bir şey bulamadım. Şimdi adını da hatırlamadığım 2-3 şarkıları oldukça başarılıydı ama diğer şarkılar içinde bana fazla yeni şeyler sunmadı, genel olarak sabit bir yapı içinde giden şarkıları var. O yüzden Cynic'te de fazla eğlenmedim, zaten amacım Dream Theater olduğu içni sahnede kaldıkları 45 dakika çok geldi bana. Hele sonlara doğru sahne arkasından "Aha Labrie'nin kafası... Lan Labrie el salla!", "Ahanda Petrucci. İyi şişmiş ayı" gibi cümleler sarf ettim. Cynic severler kızıcak bana ama evet çok sıkıldım. Küçükçiftlik Park'ın lunaparkına göndermede bulunarak "Bu aletler çalışıyor mı yoksa süs mü? Geldiğimde binmek isterim" cümleleriyle bir diyalog çabasına girdi solist ama hepsi bu kadardı. Çaldılar, indiler. Teknikleri gerçekten çok iyi, ses sistemleri ve kalitesi de bir ön grup için çok üst düzeydeydi ama hatırlatmak gerekir ki ilk albümleri 1993'te yayınlanan, baya sağlam bir kemik dinleyicisi bulunan bir grup Cynic. Yani fazla takılmayın onlar hakkında bu yazdıklarıma :)
Presence bitiyor ve efsanevî albüm Scenes From A Memory'den Beyond This Life başlıyor nefes almadan. Seyirci kopuyor. Oldukça uzun bir şarkı ama seyirci oldukça iyi dayandı hareketlilik anlamında ve nerdeyse şarkı boyunca yüksek bir katılımla eşlik etti gruba. Kişisel çalışlarda hiçbir sorun yok, sadece Petrucci'nin gitarı arada çok kısık, ama idare ediyoruz.
Sırada gecenin herkes için en büyük sürprizi Misunderstood. Six Degrees Of Inner Turbulance'ın ve belki de DT diskografisinin en deneysel şarkısı. Seyirci beni şaşırtarak bu şarkıya da baya bir tepki veriyor ve tekrar ümitleniyorum Türk Rock/Metal Müzik dinleyicileri açısından; zira bok atmayı pek seven ama aynı standartta iş yapmaya gelince bir o kadar bir bok yapmayan bir milletiz. Deneysel, dinazorvarî Petrucci solosu tıpkı albümdeki gibi çalınıyor saniyesi saniyesine, sadece aradaki solo gitar böğürtüleri yok o kadar.
Ve son albümden "N'olur çalsınlar n'olur yahu!!!" dediğim şarkı. İlk kez Bulgaristan'da, yani İstanbul'dan 3 konser önce çalınmış ve beni neşe sellerine boğmuştu; son albüm Black Clouds & Silver Linings'in açılış şarkısı A Nightmare To Remember(ANtR)! Albüm çıkalı nerdeyse bir hafta olmasına rağmen daha CD'yi almamış ve almadığım gibi CDriplerini de indirmemiştim. Bilen bilir, nete düşen(kaliteli ve kalitesiz olmak üzere)versiyonlarında girişi yoktu bu şarkının. Zönk diye giriyordu distortionlı bölümden. Bi baktık şarkı klavyeyle giriyormuş. Hmmm dedik tabi. Kütür kütür bir giriş ve işte bu şarkıda fark ettim ki şarkıları yedire yedire, acele etmeden, sindirerek sunuyorlar bize. Gayet güzel herşey... Taa ki Petrucci'nin yavaş bölüme girdiğinde akortunun bozuk olduğunu anlayana kadar. Bir "What da fuck?" mimiğiyle Petrucci akortu hemencecik düzeltmeye çalışıyor ama hem Petrucci'nin sinirleri altüst oluyor hem de seyirci "N'oluyoz lan?" moduna giriyor. Durum anlaşıldıktan sonra, holeyler, alkışlar gelse de Petrucci'ye destek amaçlı, işe yaramıyor, şarkı boyunca müthiş bir somurtkanlıkla çalıyor adamcağız. Gitarın bu hımbıllığı dışında şarkı sorunsuz geçiyor ve ben şarkının son bölümündeki Continuum kısmında iyice kendimden geçiyorum; gerçekten çok güzel bir bölüm ve melodi.
ANtR'dan sonra seyirciyi biraz sakinleştirmek için geliyor bizlere Akdeniz Akşamları'ndan bir Hollow Years. DT'yle alakalı olmayanların Space-Dye West ile birlikte en çok sevdikleri şarkısı. Girişte yumuşak bir Petrucci - Rudess bölümü ve sonra şarkıya giriş. Albüm versiyonunu değil, Budokan DVD'sinde de çaldıkları ve büyük olasılık şarkının orjinal hâlini çalıyorlar; şirket baskısı yüzünden piç olmuş versiyonu değil yani. Küçük bir ffark var gerçi, nakaratta bir mısra daha geçiyor o kadar. Ama o da ne? Yine Petrucci, yine bir sorun... Büyük olasılık Petrucci yanlışlıkla clean olan bölümde distortion'u açtı ve bir anda feedbackler, dip sesler bütün Küçükçiftlik Park'ı sardı ve büyük olasılık bir dakika boyunca da devam etti. ANtR'dan daha fenaydı burası, seyirci de baya rahatsız oldu bu sefer. Sorun yavaş yavaş giderildi yer ve sahne mixerları tarafından ama "Petrucci bitti artık" dedim ben kendi kendime, "ne bi mimik bekle artık ne bi sempatiklik..."
Gidenler hatırlar; 29 Haziran 2007 Dream Theater İstanbul Konseri'nde The Spirit Carries On'da teknisyen Petrucci'ye yanlış akortlu bir gitar vermiş ve şarkıyı piç etmişti resmen. Şarkı o efsanevî gitar solosuna gelene kadar gitarı değiştirip de anca yetişebilmişti garibim.
Daha sonra geldik Awake'in 15. yılı şerefine Awake şarkılarına. İlk önce Caught In A Web. Başta tanıyamadım şarkıyı aynı girmelerine rağmen, klâsik bütün diskografisini ezbere bildiğin grubun konserinde şarkıların adlarını unutma sendromu(sendroma gel hele). Başta Innocence Faded zannettim ama daha sonra çevredekilerin de yardımıyla kendime geldim ve şarkıya bırakabildim kendimi, diskografiyi kafamda tartmaktan vazgeçerek.
Daha sonra İstanbul konserinden önce çıktıklarında çaldıkları bir kaç konserin setlistinde gördüğümde çok şaşırdığım entrümantal dev Erotomania. Dinlemesi bi zevk, çalması ayrı(öhöm!). Petrucci'nin bu güzide "Gitar etüdünden şarkı yaptım hajı nasıl?" eseri benim için çok zevkli geçiyor ama seyirci baya sıkıldı bu şarkıda. İlla bir vokal ister zaten seyirciler. Hımbıllar :P
Erotomania'dan sonra Awake üçlemesi tamamlanıyor ve Voices'ın o müthiş bass gitar girişi bahanesiyle John Myung'a kulak veriyoruz. 2007 konserine göre çok daha iyi ve kaliteli bir bass ve davul sesi vardı konser boyunca, 2007 bu açıdan bir felaketti; hele ki hem setlistiyle hem de performansıyla hem de müthiş ses sistemiyle gözümde 27 Temmuz 2008 Metallica Konseri'nden sonra tek geçeceğim 2005 konserinden sonra(evet ayıptır söylemesi 3. DT konserimdi... öhöm nambır tu... evet. hı hı...). Voices'ta seyirci katılımı oldukça iyiydi, zaten forumlardan ve sözlükten takip ettiğim kadarıyla insanlar konserden önce de sonra da baya sevinmişti bu şarkının setlistte yer almasından.
Awake faslı kapanıyor ve bana beni anlatan şarkılar listemin zirvesinde yer alan ve tam bir "Haydi gelin Yengeç Burcu Erkeği'ni anlatalım" şarkısı olduğuna dair kalıbımı basacağım şarkı Solitary Shell başlıyor. Şarkı güzel güzel devam ederken Petrucci - Rudess atışma bölümü başlıyor ve yaklaşık 5 dakika böyle gidiyor. Benim için sorun yok, iki tane virtüöz karşımda bilete dahil pıtır pıtır atışıyorlar, onlar orda atışırken arkada Portnoy bagetini sahne mixerine fırlatıp, ondan geri gelen baget tekrar tutabilme oyununa başlıyor, ilkini beceremiyor, sonra yapıyor ve alkışı alıyor seyirciden. Ama forumlarda da okuduğum şarkı uygunsuzluğunun da haksız bir eleştiri olmadığını ekleyebilirim. Solitary Shell o sade hâliyle çok daha güzel ve bunun yanında DT'nin diskografisinde de bu konser setlistinde de atışma yeri açmak için çok uygun bir çok şarkı var. Yine de benim için hiç bir sorun olmadığından sesimi çıkarmadan, arada sırada Petrucci insafsızına kızarak(ayı nasıl da çalıyo ama ya)(çok şişmiş ama... hıh) şarkıyı tamamlıyoruz.
Daha sonra son albüm Black Clouds & Silver Linings'in ilk single'ı A Rite Of Passage(ARoP). Konserin parlayan yıldızı kesinlikle. Albümde dinlerken "O kadar çılgın bir şarkı değil yahu, abartmayalım lütfen beyler bağyanlar" desem de bu konsere kadardı. ANtR'da da anladığım gibi ARoP da sindire sindire çalındı ve çok başarılıydı gerçekten de. Seyircinin tepkisi albüm daha yeni çıkmasına rağmen müthişti ve nakarat hep bir ağızdan söylendi. Petrucci de konser boyunca ilk kol hareketini ara bölüm girişindeki riffte yaptı ve "Riff girdim ulan! Alkış yapın bağa! Sevgiye ihtiyacım var" dedi bize. Biz de "Horaley!" diye bağırdık ona.
Ve bisten önceki son şarkı. DT'nin Greatest Hit'i Pull Me Under. Konserin hâliyle katılım olarak en yüksek şarkısıydı ve bir çırpıda bitti gayet de uzun bir şarkı olmasına rağmen.
Kısa bir alkış faslından sonra hemen sahneye çıktılar ve Metropolis Pt. 1 girdi. Potbori mi yoksa tamamı mı diye düşüncelere gark olduk etrafımızdakilerle. Ben tamamı çalınsın isterdim halbusi. Bu bölümü de baya uzatınca umutlandım aslında bi ara ama ta ki Rudess bir Barış Manço havasıyla Zen Riffer'la ayakta vıjı vıjı klavye çalmaya başlayana kadar. Müthiş bir andı, yine Chaos In Motion turundan imrendiğim bir sahnedeydi ve iki tane virtüöz; başka bir deyişle AYI ayakta, kütür kütür atışıyorlardı. Sonradan insanlarla konuştuklarıma göre önde dinleyenler, yani paralı kısım(hıh size)(kaptığınız penalar kovalasın sizi) Rudess'i duyamamışlar ama biz kütür kütür duyduk valla; müthişti. Daha sonra yine Images And Words'ten bir efsane olan Learning To Live'e bağladılar Metropolis'i ve kısa bir süre sonra da bunu epik eser A Change Of Seasons'ın son bölümü olan Crimson Sunset'le potboriyi tamamladılar.
John Petrucci yaşadığı bir sürü probleme rağmen baya iyi dayandı. Bence teknisyeni hakkında bir düşünmeli.
Mike Portnoy yine en sempatik adamdı sahnedeki ve seyirciyi sıcak tutmak için elinden geleni yaptı.
Bol bol da tükürdü :)
Jordan Rudess yorgun muydu neydi anlamadım ama bariz bir "Bitse de gitsek" havasında olduğu açıktı. En aktif olduğu an son şarkıdaki Zen Riffer bölümüydü ve burda da zaten seyirciyle bir iletişime girmeden direk Petrucci'yi muhattap aldı.
John Myung hiç beklemediğim bir şekilde sempatikti. Bol saç savurmalı triplerine alışık bizlere uzak olmamıza rağmen bol bol mimik dağıttı, sahnede en çok gülen ve eğlenen adam oydu Portnoy'dan sonra. Bazen Portnoy'dan bile çok eğlendi hatta.
James Labrie standarttı, ne bir eksik ne bir fazla. Konser sırasında hissedilmese de daha sonra videolarda baktığım kadarıyla aslında baya da detone olmuş Labrie. Olsun. Kaşların yeter :P
Seyirciyi yine omuz omuza selamlayarak terk ettiler sahneyi.
Ve umutlarımız yine aynı turnede DT'yi bir kere daha görmeye kaldı.
Bu sefer The Count Of Tuscany ve The Best Of Times'ı dinleyebilmek için!
Bu arada setlist bulmak istediğinizde www.setlist.fm'i şiddetle öneririm. Çok başarılı bir site. Siz de rahatlıkla ekleyebiliyorsunuz gittiğiniz konserlerin setlistlerini ve kendinize gittiğiniz konserlerden bir ajanda çıkarabiliyorsunuz, geçen günleri yâd ediyorsunuz.
Gün geldi, gittik güzel İstanbul'a. Her konserden sonra daha da seviyorum ben İstanbul'u. Sonum hayrola. Neyse.
Şehirde küçük bir gezintiden sonra, saat 4 gibi sıraya girildi; tam da sıra iyice kalabalıklaşmaya başlamadan biraz önce. Bol su tüketildi, birer de bira. Kafalar kıyaklaştırıldı. 6'da açılması gereken kapı 7 buçuğu geçtikten sonra açıldı, görevliler yuhalandı. Her şey olağandı yani.
Ön grup Cynic. Saat 20:30... 1-2 kez görmüştüm adlarını, büyük olasılık Dream Theater'ın ön grubu olarak çıktıkları konserlerden... Diskografilerini edindim sonra(ki biri '93(Focus) diğeri '08(Traced In Air) çıkışlı olmak üzere topu topu 2 albümleri var), bi bakılır di mi ön gruplara? Âdettendir. Baktım; öyle abartılcak bir şey bulamadım. Şimdi adını da hatırlamadığım 2-3 şarkıları oldukça başarılıydı ama diğer şarkılar içinde bana fazla yeni şeyler sunmadı, genel olarak sabit bir yapı içinde giden şarkıları var. O yüzden Cynic'te de fazla eğlenmedim, zaten amacım Dream Theater olduğu içni sahnede kaldıkları 45 dakika çok geldi bana. Hele sonlara doğru sahne arkasından "Aha Labrie'nin kafası... Lan Labrie el salla!", "Ahanda Petrucci. İyi şişmiş ayı" gibi cümleler sarf ettim. Cynic severler kızıcak bana ama evet çok sıkıldım. Küçükçiftlik Park'ın lunaparkına göndermede bulunarak "Bu aletler çalışıyor mı yoksa süs mü? Geldiğimde binmek isterim" cümleleriyle bir diyalog çabasına girdi solist ama hepsi bu kadardı. Çaldılar, indiler. Teknikleri gerçekten çok iyi, ses sistemleri ve kalitesi de bir ön grup için çok üst düzeydeydi ama hatırlatmak gerekir ki ilk albümleri 1993'te yayınlanan, baya sağlam bir kemik dinleyicisi bulunan bir grup Cynic. Yani fazla takılmayın onlar hakkında bu yazdıklarıma :)
soldan sağa: John Myung, görünmeyen Mike Portnoy, James Labrie
15 dakikalık bir sahne düzenlemesi ve ışıklar kapanıyor ve Dream Theater sahnede. Seyirci içiçe, yer ayarlamaya çalışıyoruz kendimize ve önümüzdeki Tuborg standına güvenlik görevlilerinin bıdı bıdılarına rağmen yapışıyoruz, önümüz açık, sahneye sağ taraftan bakıyoruz ama her yerine de hakimiz. Giriş In the Presence Of Enemies Pt. 1'le yapılıyor. Pt.2'den çok daha fazla sevdiğim Systematic Chaos şaheseri. Pt.1 tam bir giriş şarkısı gerçekten, Chaos In Motion turnesinde de Pt.1 ve 2'yi çalarak girdikleri konserleri çok kıskanırdım, çok güzel oldu benim için. Video da var elimde ama malesef ses kalitesi berbat olduğu için koymuyorum. Müthiş bir intro solosundan sonra başlıyoruz DT ile birlikte akıp gitmeye, şarkıyı söylemeye. Ben klâsik konser manyaklığıma paralel olarak çığırmaya başlıyorum ve konserin ortalarından sonra her zamanki gibi diyaframım patlama noktasına gelicek, biliyorum ama durdurmak ne kelime kendimi, böyle düşündükçe daha da sapıtıyorum. Seyirci galeyanda, gayet iyi tepki veriyorlar gruba ve turnenin son ayağı olması nedeniyle yorgun olmalarına rağmen özellikle Portnoy ayağa kalkarak, el kol yaparak, lama gibi Petrucci'nin üstüne, anfilerine, oraya buraya tükürerek bizlere sevgisini gösteriyor(:P) Yalnız Petrucci biraz keyifsiz, suratsız, hımbıl bir havada. Bakıyor seyirciye ama 1-2 mimik dışında pek tepki yok. "Eyvah!" diyorum için için.Presence bitiyor ve efsanevî albüm Scenes From A Memory'den Beyond This Life başlıyor nefes almadan. Seyirci kopuyor. Oldukça uzun bir şarkı ama seyirci oldukça iyi dayandı hareketlilik anlamında ve nerdeyse şarkı boyunca yüksek bir katılımla eşlik etti gruba. Kişisel çalışlarda hiçbir sorun yok, sadece Petrucci'nin gitarı arada çok kısık, ama idare ediyoruz.
Sırada gecenin herkes için en büyük sürprizi Misunderstood. Six Degrees Of Inner Turbulance'ın ve belki de DT diskografisinin en deneysel şarkısı. Seyirci beni şaşırtarak bu şarkıya da baya bir tepki veriyor ve tekrar ümitleniyorum Türk Rock/Metal Müzik dinleyicileri açısından; zira bok atmayı pek seven ama aynı standartta iş yapmaya gelince bir o kadar bir bok yapmayan bir milletiz. Deneysel, dinazorvarî Petrucci solosu tıpkı albümdeki gibi çalınıyor saniyesi saniyesine, sadece aradaki solo gitar böğürtüleri yok o kadar.
Ve son albümden "N'olur çalsınlar n'olur yahu!!!" dediğim şarkı. İlk kez Bulgaristan'da, yani İstanbul'dan 3 konser önce çalınmış ve beni neşe sellerine boğmuştu; son albüm Black Clouds & Silver Linings'in açılış şarkısı A Nightmare To Remember(ANtR)! Albüm çıkalı nerdeyse bir hafta olmasına rağmen daha CD'yi almamış ve almadığım gibi CDriplerini de indirmemiştim. Bilen bilir, nete düşen(kaliteli ve kalitesiz olmak üzere)versiyonlarında girişi yoktu bu şarkının. Zönk diye giriyordu distortionlı bölümden. Bi baktık şarkı klavyeyle giriyormuş. Hmmm dedik tabi. Kütür kütür bir giriş ve işte bu şarkıda fark ettim ki şarkıları yedire yedire, acele etmeden, sindirerek sunuyorlar bize. Gayet güzel herşey... Taa ki Petrucci'nin yavaş bölüme girdiğinde akortunun bozuk olduğunu anlayana kadar. Bir "What da fuck?" mimiğiyle Petrucci akortu hemencecik düzeltmeye çalışıyor ama hem Petrucci'nin sinirleri altüst oluyor hem de seyirci "N'oluyoz lan?" moduna giriyor. Durum anlaşıldıktan sonra, holeyler, alkışlar gelse de Petrucci'ye destek amaçlı, işe yaramıyor, şarkı boyunca müthiş bir somurtkanlıkla çalıyor adamcağız. Gitarın bu hımbıllığı dışında şarkı sorunsuz geçiyor ve ben şarkının son bölümündeki Continuum kısmında iyice kendimden geçiyorum; gerçekten çok güzel bir bölüm ve melodi.
ANtR'dan sonra seyirciyi biraz sakinleştirmek için geliyor bizlere Akdeniz Akşamları'ndan bir Hollow Years. DT'yle alakalı olmayanların Space-Dye West ile birlikte en çok sevdikleri şarkısı. Girişte yumuşak bir Petrucci - Rudess bölümü ve sonra şarkıya giriş. Albüm versiyonunu değil, Budokan DVD'sinde de çaldıkları ve büyük olasılık şarkının orjinal hâlini çalıyorlar; şirket baskısı yüzünden piç olmuş versiyonu değil yani. Küçük bir ffark var gerçi, nakaratta bir mısra daha geçiyor o kadar. Ama o da ne? Yine Petrucci, yine bir sorun... Büyük olasılık Petrucci yanlışlıkla clean olan bölümde distortion'u açtı ve bir anda feedbackler, dip sesler bütün Küçükçiftlik Park'ı sardı ve büyük olasılık bir dakika boyunca da devam etti. ANtR'dan daha fenaydı burası, seyirci de baya rahatsız oldu bu sefer. Sorun yavaş yavaş giderildi yer ve sahne mixerları tarafından ama "Petrucci bitti artık" dedim ben kendi kendime, "ne bi mimik bekle artık ne bi sempatiklik..."
Gidenler hatırlar; 29 Haziran 2007 Dream Theater İstanbul Konseri'nde The Spirit Carries On'da teknisyen Petrucci'ye yanlış akortlu bir gitar vermiş ve şarkıyı piç etmişti resmen. Şarkı o efsanevî gitar solosuna gelene kadar gitarı değiştirip de anca yetişebilmişti garibim.
Daha sonra geldik Awake'in 15. yılı şerefine Awake şarkılarına. İlk önce Caught In A Web. Başta tanıyamadım şarkıyı aynı girmelerine rağmen, klâsik bütün diskografisini ezbere bildiğin grubun konserinde şarkıların adlarını unutma sendromu(sendroma gel hele). Başta Innocence Faded zannettim ama daha sonra çevredekilerin de yardımıyla kendime geldim ve şarkıya bırakabildim kendimi, diskografiyi kafamda tartmaktan vazgeçerek.
Daha sonra İstanbul konserinden önce çıktıklarında çaldıkları bir kaç konserin setlistinde gördüğümde çok şaşırdığım entrümantal dev Erotomania. Dinlemesi bi zevk, çalması ayrı(öhöm!). Petrucci'nin bu güzide "Gitar etüdünden şarkı yaptım hajı nasıl?" eseri benim için çok zevkli geçiyor ama seyirci baya sıkıldı bu şarkıda. İlla bir vokal ister zaten seyirciler. Hımbıllar :P
Erotomania'dan sonra Awake üçlemesi tamamlanıyor ve Voices'ın o müthiş bass gitar girişi bahanesiyle John Myung'a kulak veriyoruz. 2007 konserine göre çok daha iyi ve kaliteli bir bass ve davul sesi vardı konser boyunca, 2007 bu açıdan bir felaketti; hele ki hem setlistiyle hem de performansıyla hem de müthiş ses sistemiyle gözümde 27 Temmuz 2008 Metallica Konseri'nden sonra tek geçeceğim 2005 konserinden sonra(evet ayıptır söylemesi 3. DT konserimdi... öhöm nambır tu... evet. hı hı...). Voices'ta seyirci katılımı oldukça iyiydi, zaten forumlardan ve sözlükten takip ettiğim kadarıyla insanlar konserden önce de sonra da baya sevinmişti bu şarkının setlistte yer almasından.
Awake faslı kapanıyor ve bana beni anlatan şarkılar listemin zirvesinde yer alan ve tam bir "Haydi gelin Yengeç Burcu Erkeği'ni anlatalım" şarkısı olduğuna dair kalıbımı basacağım şarkı Solitary Shell başlıyor. Şarkı güzel güzel devam ederken Petrucci - Rudess atışma bölümü başlıyor ve yaklaşık 5 dakika böyle gidiyor. Benim için sorun yok, iki tane virtüöz karşımda bilete dahil pıtır pıtır atışıyorlar, onlar orda atışırken arkada Portnoy bagetini sahne mixerine fırlatıp, ondan geri gelen baget tekrar tutabilme oyununa başlıyor, ilkini beceremiyor, sonra yapıyor ve alkışı alıyor seyirciden. Ama forumlarda da okuduğum şarkı uygunsuzluğunun da haksız bir eleştiri olmadığını ekleyebilirim. Solitary Shell o sade hâliyle çok daha güzel ve bunun yanında DT'nin diskografisinde de bu konser setlistinde de atışma yeri açmak için çok uygun bir çok şarkı var. Yine de benim için hiç bir sorun olmadığından sesimi çıkarmadan, arada sırada Petrucci insafsızına kızarak(ayı nasıl da çalıyo ama ya)(çok şişmiş ama... hıh) şarkıyı tamamlıyoruz.
Daha sonra son albüm Black Clouds & Silver Linings'in ilk single'ı A Rite Of Passage(ARoP). Konserin parlayan yıldızı kesinlikle. Albümde dinlerken "O kadar çılgın bir şarkı değil yahu, abartmayalım lütfen beyler bağyanlar" desem de bu konsere kadardı. ANtR'da da anladığım gibi ARoP da sindire sindire çalındı ve çok başarılıydı gerçekten de. Seyircinin tepkisi albüm daha yeni çıkmasına rağmen müthişti ve nakarat hep bir ağızdan söylendi. Petrucci de konser boyunca ilk kol hareketini ara bölüm girişindeki riffte yaptı ve "Riff girdim ulan! Alkış yapın bağa! Sevgiye ihtiyacım var" dedi bize. Biz de "Horaley!" diye bağırdık ona.
Ve bisten önceki son şarkı. DT'nin Greatest Hit'i Pull Me Under. Konserin hâliyle katılım olarak en yüksek şarkısıydı ve bir çırpıda bitti gayet de uzun bir şarkı olmasına rağmen.
Kısa bir alkış faslından sonra hemen sahneye çıktılar ve Metropolis Pt. 1 girdi. Potbori mi yoksa tamamı mı diye düşüncelere gark olduk etrafımızdakilerle. Ben tamamı çalınsın isterdim halbusi. Bu bölümü de baya uzatınca umutlandım aslında bi ara ama ta ki Rudess bir Barış Manço havasıyla Zen Riffer'la ayakta vıjı vıjı klavye çalmaya başlayana kadar. Müthiş bir andı, yine Chaos In Motion turundan imrendiğim bir sahnedeydi ve iki tane virtüöz; başka bir deyişle AYI ayakta, kütür kütür atışıyorlardı. Sonradan insanlarla konuştuklarıma göre önde dinleyenler, yani paralı kısım(hıh size)(kaptığınız penalar kovalasın sizi) Rudess'i duyamamışlar ama biz kütür kütür duyduk valla; müthişti. Daha sonra yine Images And Words'ten bir efsane olan Learning To Live'e bağladılar Metropolis'i ve kısa bir süre sonra da bunu epik eser A Change Of Seasons'ın son bölümü olan Crimson Sunset'le potboriyi tamamladılar.
John Petrucci yaşadığı bir sürü probleme rağmen baya iyi dayandı. Bence teknisyeni hakkında bir düşünmeli.
Mike Portnoy yine en sempatik adamdı sahnedeki ve seyirciyi sıcak tutmak için elinden geleni yaptı.
Bol bol da tükürdü :)
Jordan Rudess yorgun muydu neydi anlamadım ama bariz bir "Bitse de gitsek" havasında olduğu açıktı. En aktif olduğu an son şarkıdaki Zen Riffer bölümüydü ve burda da zaten seyirciyle bir iletişime girmeden direk Petrucci'yi muhattap aldı.
John Myung hiç beklemediğim bir şekilde sempatikti. Bol saç savurmalı triplerine alışık bizlere uzak olmamıza rağmen bol bol mimik dağıttı, sahnede en çok gülen ve eğlenen adam oydu Portnoy'dan sonra. Bazen Portnoy'dan bile çok eğlendi hatta.
James Labrie standarttı, ne bir eksik ne bir fazla. Konser sırasında hissedilmese de daha sonra videolarda baktığım kadarıyla aslında baya da detone olmuş Labrie. Olsun. Kaşların yeter :P
Seyirciyi yine omuz omuza selamlayarak terk ettiler sahneyi.
Ve umutlarımız yine aynı turnede DT'yi bir kere daha görmeye kaldı.
Bu sefer The Count Of Tuscany ve The Best Of Times'ı dinleyebilmek için!
Setlist:
In The Presence Of Enemies Pt. 1
Beyond This Life
Misunderstood
A Nightmare To Remember
Hollow Years
Caught In A Web
Erotomania
Voices
Solitary Shell
A Rite Of Passage
Pull Me Under
------------------------------------
Medley: Metropolis Pt. 1 / Learning To Live / A Change Of Seasons(Crimson Sunset)
In The Presence Of Enemies Pt. 1
Beyond This Life
Misunderstood
A Nightmare To Remember
Hollow Years
Caught In A Web
Erotomania
Voices
Solitary Shell
A Rite Of Passage
Pull Me Under
------------------------------------
Medley: Metropolis Pt. 1 / Learning To Live / A Change Of Seasons(Crimson Sunset)
1 yorum:
www.dt-turkey.com bekleriz efendim =)
Güzel bir derleme olmus :)
Yorum Gönder