
Yıl
1991. 10 Ekim sabahı Geffen Records etiketli bir plak piyasaya sürülüyor. Daha sonraları piyasaya çıkan (hatta nerdeyse günümüze kadar) bir çok plağın şeklini, soundunu değiştiren bir kayıt yaratıcılarının ve menajerlerinin beklentisizliğine rağmen müzikseverlerin hücumuna uğruyor. Öyle ki o ana kadar bir avuç
punk olarak adlandırılan üç zibidi
Micheal Jackson'un Dangerous'ını oturduğu koltuktan söküyor ve tarihe gömüyor.
Bu bir devrin sonuydu (devrim) ve yeni
iddiaların başlangıcıydı, adı da nerdeyse hepimizin bildiği ama kimsenin bilmediğini zannedip hava atmaya çalıştığımız üzere dandik bir parfüm markasından gelmektedir.
Türkiye dünya müziğini çok da iplemeyen bir ülke. Genel çoğunluğun dinlediği müziklerin dünya müzikleriyle bağlantısı çalıntı, alıntı, nası derseniz deyin (özellikle bir
Ajda Pekkan ekolü ve şimdilerde başta Fatih Ürek olmak üzere eller havaya türevleri) bir şeyler içermesi. Bahsettiğim tabii ki Türk Sanat veya Halk Müziği gibi canımız ciğerimiz değil, halka yıllardır yedirilen -belki de halkın da severek yediği ne bileyim- anlamından kaymış bir şekilde
Pop Müzik olarak adlandırılan müziktir. Bu müziğin dünyadaki izdüşümünün düşüşünü çakan kibrit Nirvana'nın
Smells Like Teen Spirit'iyse Türkiye'de Mor Ve Ötesi'nin
Cambaz'ıdır.
Bağlayacağım yer aslında çok garip;
Mor Ve Ötesi yıllardır ağzında sakız ettiği Türkiye için gelmeyen siyasi devriminin müzikte karşılığını yaptı. İşin ironik tarafı Mor Ve Ötesi söylemleriyle, yaptıklarıyla karşı olduğu emperyalist sisteme Türk popunun geçmesini sağladı. Cambaz'ın çıkışından sonra rock müziğe artan ilgi, çıkan yeni gruplar, ortalıkta türeyen hem tikky'yim hem rocker'ım bana vermeyen ölsün insanları,
Hande Yener, farkedilir şekilde artan yurtdışından Türkiye'ye gelen gruplar bunun en somut örnekleri.
Eski Türk popu şimdi
Kral Tv'de alışkanlıklarını değiştirmekten korkan insanların sığınağı,
yeni Türk popu ise Mtv Türkiye ve Dream Tv'de kimliğini arayan bir çirkin ördek yavrusu, hatta
Eurovision'da bile başarısızlıktan korkan (!) Türk politikacılarının sığınağı. Rimi Rimi Rey'in (böyle miydi) Türkiye'deki müzik yazarlarları tarafından aşağılanması, yerin dibine sokulması da bu sürecin yardımcısıydı aslında.
Athena, değişen Kenan Doğulu ve Sibel Tüzün derken çarkıfelek döndü geldi Mor Ve Ötesi'nin önünde durdu.
Mor Ve Ötesi dönüp bakınca Eurovision sürecini imaj olarak çok iyi atlattı. Gerçi artık colayla Türkiye turnesine çıkmayız Koç'la çıkarız (!) tripleri pek kalmadıysa da bu söylemlerinin arkasını merak eden insanları da pek hayal kırıklığına uğratmadılar.
Deli sound olarak klasik bir Mor Ve Ötesi şarkısı tamam ama ileride dönüp bakınca anlayacağız ki Deli sözleriyle, klibiyle bu organizasyona çekilen bir orta parmaktı.
Başıbozuk EP'si Deli'yi ve yine Eurovision için yapılmış iki şarkıyla grubun Eurovision döneminde stüdyolarda çaldığı canlı kayıtları kapsayan ama genelde eleştiriyi yapılan kötü remixlerden alan bir çıkış yaptı. Kemik Mor Ve Ötesi fanlarının hayalkırıklarını yansıtan cümleler bu remixlerin yerine eski, özellikle
Bırak Zaman Aksın şarkılarının yeniden yorumlanıp sürülmesinin çok daha tatmin vereceği yönünde. Ben de kesinlikle bu görüşe katılıyorum ve de ekliyorum; Dişi Zamiri gibi, Kayıp gibi kayıp Mor Ve Ötesi kayıtlarının eklenmesi ancak ara bir albümle ya da Best Of'la mümkün olurdu. Bu albümün içinde bunların yerine Mor Ve Ötesi sevenlerini ilgilendirmeyecek remixlerin bulunması sanırım rahatsızlık veren, çünkü bu remixler gerçekten Mor Ve Ötesi için ne ileri bir adım, ne yana bir adım, ne de geriye bir adım. Tamamen boş bir çabalama.
İddia ve
Sonbahar ise bu albümden çıkacak en büyük kazanç....
Bir de bu albümle ilgili kapağın görünümünün altında saklanan suratın kime ait olduğunu merak ediyorum. Bir fikriniz veya bilginiz varsa beklerim.