10 Mayıs 2009 Pazar

IAMX @Yeni Melek

2007 yılında ilk defa Türkiye'ye geldiğinde gidememiştim konsere, zira Chris Corner'ı o zamanlarda tanımıyordum henüz. Daha sonra en sevdiğim müzisyen olacak bu insan üstü varlığın buraya gelip de benim göremememin acısı çok büyüktü ama konserden sadece 1 hafta sonra dinlemeye başlamam bünyem açısından tahrip ediciydi. Şapkası çalınmasıyla kırılan bir kalp ile ülkeyi terk etmesi ve bu yüzden akıllarda oluşan "Bir daha gelir mi lan?" soruları ise kahredeciydi. İnsanoğlunun geneli affedici bir yapıya sahiptir, iyiliklerinden değildir ama bu her zaman; sadece kötü anıların canlılığından korkarlar, küçük bir kısmı ise sadece unuturlar. Chris hangi gruba giriyor bilmiyorum ama sonuçta affetti ve ikinci kez ülkemize geldi.

IAMX'i tam anlamıyla içselleştirmek için kafanızın ayıklıktan biraz uzaklaşması gerekiyor. Temiz bir kafa müziğini tam olarak özümsemeye engel oluyor. Çünkü dakikanın altmışta birine öyle bir yükleme yapıyor ki Chris Corner, bunların çoğunu duymak için kafanızın bir çok yere dağılmış olması gerekiyor. Satır arası müzik değil, satır üstüne satır üstüne müzik benim bahsettiğim. İşte bu düşüncelerle Taksim'e 19:00 sularında varıp kıvama gelmek için şişe diplerini görmeye çabaladım. Yeteri kadar gördüğüme kanaat getirdiğimde de konser alanına, yani Yeni Melek'e gittim. Burada lütfen konser verilmesin artık! 3 kere gittim, akustik açıdan berbat ötesi bir yer.

Biz içeri girdiğimizde The Revolters sahneydi. Kendilerini daha önce The Do konserinde izlemiş, biraz antrenmansız bulmuş ama bir kaç parçalarını özellikle beğenmiştim. O konserde dediklerine göre İngiliz plak şirketlerinden biriyle anlaşma yapmışlar ve bunu başaran ilk Türk grubu tiltine sahipmişler. Dün ise çok daha iyi bir performans sergilediler, az dinledim bu sefer ama gayet memnun kaldım. Mekana girmek zaten çok heyecan vericiydi ama The Revolters sahneyi terk ettiğinde ise deyim yerindeyse 15'lik kızlara dönmüştüm bile.

Beni bilenler Chris Corner'a taptığımı da bilir. Ben birisini aşırı derecede sevdiğimde, işin içine biraz mücadelenin girmesini de arzularım; yapım böyle. Bu yüzden geleceklerini öğrendikten sonra kolaylıkla bilet almam açıkçası bana biraz koydu. Dilediğine kavuşmak bu kadar kolay mıydı yani? Tamam, konser 1 ay sonraya ertelendi, beklemek azap verici falan da bir şekilde geçiyor zaman hayat koşuşturmacası derken. Bu kısımda da herhangi bir mücadele yok yani. Aynen böyle düşünüyordum ta ki sahne sadece onlar için ayrılana kadar. Kaç dakika geçti bilmiyorum, ama bana bir asır gibi geldi. Sahneyen çıkan birini her gördüğümde kabaran yüreğim The Alternative şarkısındaki gibi "These are hard times" diyordu adeta. Arzularım gerçekleşmişti...

Ve sonunda ışıklar karardı, grup elemanları sahneye yavaş yavaş çıkmaya başladı ve en son olarak O yani Chris Corner geldi, Yıllar sonra var olmayacak torunlarıma gökten indiğini söyleyeceğim bir şekilde hem de. Ve sayın okurlar, ben o zaman öldüm. Fiziksel olarak dışarıdan gayet yaşıyor gözüküyordum ama içten içe ölüyordum ve bunu da istiyordum; aksi büyük bir hayal kırıklığı yaratırdı. Giydiği asker formasından çakma kostüm kim olduğunu belli ediyordu adeta: Her türlü toplumsal değeri alıp onları çoğunluk tarafından yadırganan forma sokan bir insan. Sanırım bu yüzden seviliyor çok.

Bring Me Back A Dog ile başladı programa. Sonra yeni albümün açılış parçası Nature Of Inviting'e geçti ki eşlik eden insanlar baya vardı. Buradan da neyi anlıyoruz? Korsanın önüne asla geçilemeyeceğini. Onu söyledi, bunu söyledi diye devam etmeyeceğim. Yalnız Emre'nin dediği gibi gayet adaletli bir dağılım yaptı albümler arasında. O konuda cidden takdir ettim.

Yeni Melek'e rağmen güzeldi sound açısından, hoş arkadakiler baya şikayetçiydi sonradan öğrendiğim kadarıyla ama önlerden çok büyük bir sorun yoktu. Gerçi müzik işin sadece bir kısmı, en azından Chris Corner için öyle. Kostüm, sahne şovu, en az müzik kadar önemli ona göre. Eh bunlar da onun kalemi, ziyadesiyle muhteşemdi. Özellikle şov açısından bir daha onun gibi birisi daha geleceğinden şüpheliyim. O'nu sevmeyenler bile bunu söylediğine göre haklıyım bu dediğimde.

İnsanlar affeder demiştim, ama her affeden unutmuyor olanları işte. Evet, şapka olayı. 1. biste elinde bir şapkayla çıktı sahneye. Aha dedim, bu sefer kaptırmayacak, kendi elleriyle verecek. Vermedi; gösterip elletmeyenlerdenmiş. Atacak gibi yaptı bir kaç kere yüzünde hain bir gülümseyle ama hevesleri hep kursakta bıraktı. Geçen seferde şapkayı stagedive yaparken kaptırmış. Bu konserde de yaptı, hem de şapkasıyla! Hala akıllanmamış diye içimizden geçirmeyelim lütfen, bahsettiğimiz insan Chris Corner! Stagedive anı konserin zirvesiydi, çünkü benim elim de değdi ona! Ha, şapka çalınmadı bu arada.

En sevdiğim şarkısı Your Joy Is My Low'dır. Genelde bislerde söyler onu, çünkü doruk noktalarında seyir eden bir şarkıdır, yakışır yani en son söylemek. Fakat 1. biste söylemedi ve ben sadece tek bis olduğunu düşünüyordum. O kadar üzüldüm ki mekanı terk etmeye kalktım. Boşuna demedim demin 15'lik kızlara döndüğümü! Tam arkamı döndüğümde bir el beni eski yerime sürükledi. Sahneye baktığımda, çalmaya başlamıştı bile. O an da yeniden doğduğum andı. After Every Party I Die da ağlamam için popoma yediğim şaplaktı.

3 yorum:

berraque dedi ki...

biraz hasetim şu an

pinksatellite dedi ki...

bende şuan ağlıyorum
:(

the hunter dedi ki...

o kadar iyi anlıyorum ki...