20 Nisan 2009 Pazartesi

Kilit

Canım sıkkın. Belki bir süreliğine, belki de tamamen kapatıyorum blogu. Herkese teşekkürler.

18 Nisan 2009 Cumartesi

Devasa Konser Sahneleri Vol 3: The Wall

Bazı albümlerin zamanı yoktur, yapıldıkları zamandan bile büyük oldukları yapıldığı zamanda farkedilir ve ekşide olduğu gibi olmasa da zamanın ötesinde olarak dillendirilir. Pink Floyd'un The Wall'u sadece müziğiyle değil, konseptiyle, düşünceleriyle, hatta ve hatta konserleriyle aşmış bir albümdür, onun 30 sene sonrasına bile verdiği ilham ne kadar büyük düşünüldüğünün örneğidir.Konserlerin ilk bölümlerinde duvarımızın arkasında çalan grup ikinci kısımlarında duvarı yıkarak ortaya çıkar bildiğimiz gibi. İlk bölümde kullanılan objeler atmosferi orgazmik bir seviyeye çıkarır, bize de seneler sonra yine ağzının suyu akarak izlemek düşer.

17 Nisan 2009 Cuma

Devasa Konser Sahneleri Vol 2: Zoo TV

Dünya genelinde 157 konser...
4 milyon seyirci...
52 kamyon...
36 dev ekran...
1,200 tonluk ekipman...
3 mil uzunluğunda kablo...
1 milyon watt'lık güç...
2000 evi yaşatmaya yetecek kadar elektrik enerjisi...
Tüylerimi diken diken görüntüleriyle U2'nun, belki de dünyanın en pahalı turu Zoo TV. Bono'nun deyişiyle 5 kuruş para kazanamadıkları, sadece eğlenmek uğruna batmayı göze aldıkları muhteşem konserler silsilesi. Bu kadar insanı bir Türk grubunun toplayabildiği, bu kadar bütçeyi gözden çıkarabildiği gün müziğimizin geliştiğine anca inanırım.



13 Nisan 2009 Pazartesi

Devasa Konser Sahneleri Vol. 1: Haarp

Aslında en şaşaalı olanından, 'The Wall'dan başlamam lazımdı bu seriye ama gönül en sevdiğinden başlamak istiyor direkt. Wembley konserine kadar Muse'un övündüğü konser Glastonbury festivalinde headlinerlık yaptıkları konserdi. 2006'daki konser için Matt, ''o sahnede Rage'i, Jeff'i izledik, şimdi orada çalacak olmak en büyük rüyalarımın gerçekleşmesi'' demişti. Fakat bu büyü konser sırasında gerçekleşen felaket yüzünden onlar için yeterince coşkulu olmadı, Dom'un babası Muse'u izlediği ilk konserde, Glaston'da kalp krizi geçirdi ve öldü. Muse'un Black Holes and Revelations öncesi dağılma eşiğine gelmesi, sonra albümde mutsuz bir şey duymak istememeleri yüzünden böyle bir albüm yapmaları da bu yüzdendir.
Wembley konser haberini BBC ekranından duyurdu Muse ekibi. Bu konserin en büyük özelliği yenilenip büyütülen Wembley Stadı'nda yapılacak ilk konser olmasıydı. Bu yüzden coşkulu bir şekilde adaya ve tüm Avrupa'ya yayıldı haber. Sonradan George Micheal'ın Muse'un önünde konser sırası kapması biraz moralini bozdu tabii elemanlarımızın ama bu gaza gelmiş seyircinin hızını kesmedi. 3 saat gibi bir zamanda 65 bin biletin tamamı tükenince organizatörlerin iştahı açıldı, ikinci akşam için çıkan biletlerin sonu da aynı oldu, çok kısa bir sürede arka sıralar dışında bilet bulunamayacak hale geldi.
Muse elemanlarının uzay tutkusunu duymayan kalmamıştır herhalde, en azından Muse'u az da olsa duymuş insanları kastediyorum. Bu uzay sevdaları yüzünden bir ara uzaya gidecekleri haberleri Türk gazetelerinde bile yayınlandı. Konsere adı verilen Haarp teknolojileri, uyduları sebebiyle konsere helikopterle gelinmesi planlandı ilk düşüncede, ancak güvenlik nedeniyle izin çıkmadı. Yine fantastik bir düşünce olarak Jetpack fikri çok uçuk bulundu, ama yine de vazgeçmediler, seyircinin ortasına kadar uzanan bir tünelden girip asansörle seyirci karşısına çıktı Muse beyler.
Türkiye'de izlediğim en iyi sahne de Rock'n Coke'daki Muse sahnesiydi spiral arka planıyla. Ayrıca gitmek isteyip de gidemediğim konserler sırasının bir numarasında bu konsere kadar 7 Nisan 2002 Muse konseri vardı. Şartları zorlamaya çalıştım ama öğrencinin hali belli diyim. Geçen senenin müzik ödüllerinin büyük kısmını topladı Muse bu konserle. Dvd'sini tekrar tekrar izlemek her Muse'cunun farzıdır. Son olarak bir iki de video koyayım aşağıya da sabahlar olmasın.


9 Nisan 2009 Perşembe

Gecikmiş Bir Anma

5 Nisan'da kafaların güzel olması nedeniyle Cobain'i unuttuk gitti. Herkesin dillendirdiği gibi yaşasaydı müziği nası olurdu kimbilir, dance rock yapar mıydı, yoksa grunge'ı bu kadar başıboş bırakır mıydı bilinmez tabii. 27 yaşında hatırlanmayı seçen yıldızların yıldızı o, Janis'in Jimi'nin yanında cehennem festivalinin alltime headliner'ı.

Keane İstanbul Yolunda

8 Nisan 2009 Çarşamba

IAMX - Kingdom Of Welcome Addiction

Sene boyunca beklediğimiz bazı albümler var. Bu senenin en büyük beklentisi kendi adıma Muse elbette ki. İkinci sırada da Iamx vardı. Sonunda bu zevke ulaştık, albüm üç gün önce leak oldu ve ben misafir ağırladığımdan ne blogla ilgilenebildim ne de albümü adam akıllı dinleyebildim, kısmet bu geceyeymiş.

Iamx'i nasıl bilirsin diyenleri şöyle almak isterim.
''İçine bol bol seks katılmış duygusal elektroclashle karışık alternative rock sınırlarında dolanan bir pop müzik yapıyor X beyler'' demişim 3 ay önce, ne de güzel demişim. Bugün elimizdeki materyal de farklı bir şey anlatmıyor elbette ki, sadece unun tuzun kıvamları bir miktar değişmiş. The Alternative'deki seks dışavurumculuğu yerini baya duygusal bir havaya bırakmış, This Will Make You Love Again'den sonraki en duygusal şarkılarını yazmış Chris.

Imogen Heap düetli My Secret Friend açık ara favorim ilk dinleyişte. Albümün en elektronik anlarından biri, tempoyla birlikte şarkının nasıl bittiğini anlamıyorsunuz. Hemen ardından gelen An I For An I ve I Am Terrified da diğer lokomotifler. Chris Sneaker Pimps dönemlerinden tad veriyor ağızlara sık sık bu parçalarda. Think Of England'ın Editors havası The Stupid, The Proud'da hemen kayboluyor, yerini intihar havasına bırakıyor adeta. Ağır oryantal sound'la başlayan You Can Be Happy, klasik Iamx ara şarkısı The Great Shipwreck Of Life ve albümün ismine sahip şarkısı Kingdom of Welcome Addiction bu albüm üzerine çok fazla emek verildiğini çok sağlam hissettiriyor.

The Alternative'i geçemese de Kingdom of Welcome Addiction Iamx diskografisinin çok şık bir parçası olarak kalacak şimdiden söyleyebilirim. 00'lı yılların başında dünya müziğinin geldiği en ileri nokta nedir diye sorsalar Origin of Symmetry ve OK Computer'ı gösterirdim, 00'lı yılların sonunda gelen Depeche Mode ve Iamx albümleri ise tercihimin yönünü değiştirmiş gibi duruyor. Muse'un da elektronik saflarda daha çok kendini göstermesi yolların hangi kapıya gittiğini gösteriyor gibi. Bu yıl başından beri dinlediğim 4 albüm de inanılmaz iyi, U2, Pete Doherty, DM ve Iamx. Bu hızla devam edersek, sürprizleri de hesaba katıp (daha Muse gelecek) 2009'u altın yıl olarak hatırlamamız çok olası. I love 2009.

2 Nisan 2009 Perşembe

Morrissey Etki Altında: Sinema

Moz'un son albümü Years of Refusal'da dikkatli dinleyicinin kulağına bazı film replikleri takılmıştır. You Were Good In Your Time'ın başında ve sonundaki Fransızca replikleri biraz eşelediğinizde altından kocaman bir dünya çıkıyor, Morrissey'in sinemadan etkilenişi. Julien Duvivier'in 1941 yapımı filmi Pépé le Moko'sunun sample'larını bu şarkıda kullanan Moz büyücüsü irili ufaklı yüzlerce filmi şarkılarına taşımış durumda. Morrissey'in başlıca etkilendiği filmler arasında A Taste Of Honey, Saturday Night, Sunday Morning ve The L-Shaped Room geliyor. Gelin bazılarını eşeleyebildiğimiz kadar eşeleyelim. Film arşivine eklemek isteyenler için de bir nevi kaynak olsun.

A Taste Of Honey: Shelagh Delaney'nin kitabından uyarlanan filmin yönetmeni Tony Richardson. Morrissey'in en çok okuduğu kitaplardan biri özelliğini taşıyan hikaye için Moz şöyle demiş: "There's so much buried in the past to steal from, one's resources are limitless. I'm not saying everything I write has been written before but most of the way I feel comes from the cinema. I fed myself on films like A Taste Of Honey, The L-Shaped Room."

Saturday Night, Sunday Morning: Filmin şu sözleri There's A Light That Never Goes Out'ta yakın olarak geçiyor: "Why don't you take me where it's lively and there's plenty of people", "I suppose I should keep on hoping he gets knocked down by a double-decker bus". Morrissey kendini çok etkileyen bu film için şöyle buyurmuş: "At the moment I'm completely handcuffed to 'Saturday Night Sunday Morning' which I will never ever tire of, and I find it disturbing that I can watch particular scenes for the hundred and twelfth time and I'm still caught unawares by a line which I have said repeatedly throughout the day. I can't describe the poetry that film has for me, especially that of Albert Finney in the Arthur Seaton role."

Naked: Mike Leigh'in inanılmaz filminin güzel aktrisi Katrin Cartlidge'in ölümünün ardından Morrissey Late Night, Maudlin Street'i onun anısına hediye ediyor ve şöyle diyor: "Last night I dedicated this next song to the actor Katrin Cartlidge who died on September the 7th aged 41. She made some great films: 'Breaking The Waves', 'Career Girls', 'Naked' and... wherever she is, I hope she's happy..."

Place In The Sun: George Stevens'ın 1951 yapımı filminin görüntüleri Shoplifters Of The World Unite'ın videosunda kullanılmıştır.

Man Who Came To Dinner: William Keighley'nin filmi Morrissey'in favorileri arasındaymış. Cemetry Gates'in mısralarında bu filmin repliklerine bakalım: "All those people, all those lives. Where are they now? Here was a woman like myself, a woman who once lived and loved, full of the same passions, fears, jealousies, hates (...) I want to cry."

Let's Kill Uncle: William Castle'ın filmi direkt Kill Uncle albümünün adını etkilemiş.

Eight O'Clock Walk: 1954 yapımı filmin sample'ları The Teachers Are Afraid Of The Pupils'ın sonunda duyulabilir.

Dunkirk: How Soon Is Now'ın artwork'unde filmden bazı görüntüler kullanılmış.

The Butterfly Collector: Bir başka artwork'te kullanılan film de bu. William Wyler'ın filmi What Difference Does It Make?'te kullanılmış. Bu filmin Moz mazisi bu kadarla sınırlı değil, Reel Around The Fountain'da 'Take me and mount me like a butterfly' sözleri geçerken 'I Want The One I Can't Have' de filmin başka bir repliğiymiş.

Blue: Derek Jarman'ın filminin soundtrack'i Morrissey'in Dvd'lerinden önce duyulabilir.

Angel Angel Down We Go: Robert Thom'un filminin Angel, Angel Down We Go Together'a etki ettiğini bilmem söylememe gerek var mı?

1 Nisan 2009 Çarşamba

Milk

Alacakaranlık saatlerde bütün akrepleri ve yelkovanları durdurmak istiyorum. Güneşin kaybolduğu anlarda ufukta gördüğüm bütün büyülü renkleri kanımdan içeri sokmak istiyorum. Bir ölüm anı gibi birazdan çökecek gecenin hüznüne kendimi kaptırmadan önce bu anın tadını sonuna kadar çıkarmak istiyorum, ama beynimdeki pislik hücreler fısıldıyor, tüm kötülüklerine rağmen benim turuncu renkten gözümü almama kıyamadan; güzel şeyler çabuk biter...