9 Aralık 2009 Çarşamba

Yalnızlık Mevsimi

Üzerinden 11 sene geçmiş bir albüm. Zamanın ötesinde besteler. Kanırtan, sokartan, kalbin içine bıçağı sokup çeviren sözler. Grubun kendisinin bile idrak edemediğini düşündüğüm büyüklükte bir sanat eseri. Sonradan ticari baskı altında ezilecek adamların dik durdukları, şöhretin, hırsın ağzına edip gözlerini kararttıkları bir kaos. Bir erkeğe erkekliğini hissettiren bir Kuran, ya da bir İncil. Yine de saflığın peşinden ayrılmamanı söyleyen bir tembih. Gecenin 5'inde yalnız olduğunuzu kafanıza vuran bir balyoz Yalnızlık Mevsimi. Türk rock tarihinin belki ilk konsept albümü, ama kesinlikle en büyük albümü. Post rock'tan synth pop'a bir resital.

'Bilmezsin bilemezsin, sinersin sindirmezsin, yıkılır yıkılırsın, seçersin seçtirirler.'

Bir ülke düşün. Yıllar geçtikçe kurulduğu zamandaki modernliği bile aratacak hale gelen bir garabet. Yıllarca vaadedilen toprakların üstüne kurulmasından mıdır bilinmez üzerinde oynanan oyunların insanını perişan ettiği bir düzene maruz kalıyor, kalmaya devam ediyor. İnsanlarının arasına nifak atılıyor, gözleri bağlanıyor, özgürlükleri elinden alınıyor, satılamazları satılıyor; En başta da kadınları satılmaya başlanıyor ve bu küçük oyun doğudan başlayarak tüm toprağa yayılıyor.

'Susmak doğuda erdem, meziyet anlamında.'

Kadın. Bir insanı doğuran ve sonra en önemlisi yetiştiren canlılar. Aklı en temiz, berrak ve dolu olması gereken varlık. Bizim için artık el birliğiyle Arabik Fahişe'ye çevirdiğimiz yüzlerce temiz ruhları ifade ediyor. Artık onları satmamız için uğraşmamıza gerek de kalmadı, zamanında başlık parasıyla dağıtmamız onları yaşayan mallara çevirmiş durumda. İnsan oldukları akıllarına son gelen şey olmuş, yaşam arkadaşı olduklarını onlara ifade etmek, bunu anlayacaklarını sanmak tam bir aptallık.

'Aşk, bomboş bir park şimdi.'

Erkek. Dünyaya hükmettiğini sanan zavallı yaratık. Biraz fazla güç için çalıp çırpmaktan, satıp yıkmaktan başka bir şey anlamayan doğanın yeri geldiğinde eline verdiği aciz şey. Ülkemizin bıyıklı garabetleri. Kadını eline alana kadar her türlü romantikliği yapmaya caiz ama eline geçirdikten sonra onun aklını da mahvedecek kadar pis bir tür. Çöp balıkları.

'Umut denen şey umutsuzluk korkusu'

Tüm bunlara rağmen böyle bir albümü yazabilecek kadar gelişmiş yetenekleri ve duyguları var. Birbirlerine bazen içkiyle, bazen gözyaşıyla, bazen verdikleri bir omuzla, bazen sadece bir dizeyle özel olduklarını, yaşamın üç günlük olduğunu hatırlatma içgüdüleri var. Koray, Mehmet Şenol, Serkan, Selim, Burak, Aykan, Deniz adları ne olursa olsun, biri diğerini aradığında ve onu bulduğunda gecenin bir yarısı mucizeler yaratma ihtimalleri var.

'Odalar evler içinde ıslak kesif bir duman, caddeler içindeki bilinmeyen yangından'

Tanrı'nın meleklerine dediği gibi insanın içinde bir parça Tanrı var ve kendi dünyalarını yaratmaları sadece onların ellerine bakar. Bazen kendi mucizelerini yazarlar. Bazıları ise inancını kaybeder. İçindeki hayvanla tanışırlar, masallar, mucizeleri bilip onlara erişemedikleri için düşerler ve oksijensiz yaşama kucak açarlar.

'Yaşam kısa bir cümle, ölüm de üç noktası...'

Doğrunun yanından binlerce kez geçip de bir ayağınız hala gri parklardaysa ya sizde sorun vardır ya dünyada. Çıkış yolunu bulmak için ya Yalnızlık Mevsimi dinlersiniz ya da derine inmezsiniz. Geçmek süresini ne kadar uzun tuttuğunuza bağlı, ne kadar derine attığınıza kendinizi kuyuda. Onu ve kendinizi ne kadar sürgüne gönderdiyseniz o kadar koyar bir dizenin sözleri...

'O bugünü yaşıyor, dünü unutmaya hevesli. Aklında bir silahla...'

Hiç bir zaman anlamayacak olan beyinsiz erkekler ve tüm kadınlara ithaf olsun...

2 yorum:

Sycorox dedi ki...

O kadar güzel albümki,sanırım bir daha böyle derin bir albüm gelmeyecek dedirtiyor insana...

Muhteşem lirikler,iyi bir sound...

Her şarkı ders mahayetinde,düşündüren,düşündükçe daha çok kaybolduğun albüm...

'O bugünü yaşıyor, dünü unutmaya hevesli. Aklında bir silahla...'

Ne denir daha bu söze...

Unknown dedi ki...

Hayatımın albümü! Ahh ulan, neyse...