24 Mart 2009 Salı

Mühim Olan Aşkımız O Da Bitti Şaşkınız

Fotoğraf: http://mughettoo.deviantart.com/

Damarlarında kan hükmünde muhafazakarlık akan toplumlarda aşk hiçbir zaman sadece kendinden ibaret değildir. Aşktan bahsetmeye başladığınızda aynı anda kurallardan, tekeşlilikten, sadakatten, suçtan, bağlılıktan, toplumdan, gelenekten, örften, ananelerden, aileden, şeytandan, mahremiyetten ve elbette ki ahlaktan da söz ediyor oluverirsiniz. Çünkü, muhafazakar bir orta sınıf ikliminde aslonanın hakikat değil de gerçek olması gibi, düzen de mutluluk ve hazdan önce gelir.

Böylesi bir atmosferde aşk, yerleşik bir ilişkinin çeşitlemelerinden bağımsız olarak algılanmaz hiç bir zaman. Aşka nasıl bakılacağı, arkasından konuşulurken tutturulacak üslup da tamamıyla zihinlerde oluşan görüntünün muteberliğine bağlıdır. Şüphesiz, sonu makul bir evliliğe çıkması en muhtemel aşk ilişkileri sonsuz bir şefkatle kucaklanır; her zaman eşdeğer bir sevgiyi uyandırmasa da. Şefkat, yeri geldiğinde, elzem görülen hiyerarşinin tesisinde benzersiz bir yapı taşı olabilir çünkü. Düzen ve somut bir işe yararlık, muhafazakarlık ve orta sınıf için vazgeçilmezdir; özel hayatında insandan, insana dair olandan ve özellikle büsbütün tekinsiz olan aşk ve buna bağlı cinsellikten ölesiye korkularından en masrafsız korunma yöntemi budur en nihayetinde.

Evlilik, bilgisayarda kullanılan paket programlar gibidir; herkes üç aşağı beş yukarı işini görecek kadar bilgi sahibidir hakkında. Tekeşliliğin yüceltilmesi de boşuna değildir. Düzenin tesisinin masaüstündeki kısayolu tekeşliliğin ikonuyla gösterilir. Tutku, haz, zevk, mutluluk gibi kavramlar tamamen talidir ve hiç bir şekilde birincil derecede öneme haiz değildir. Peki o zaman insanları bir araya getiren nedir? Bu soruya vereceğiniz cevap, sizin meşrebinizi, zihin evrenizi en dolaysız şekilde gözler önüne serecektir.

Üçüncü sınıf ve fena halde geleneksel cinsiyet rolleriyle tıkabasa dolu filmlerdeki aptal aşık tiplemeleri tam da bu muhafazakar göbekleri ve sırtları tatlı tatlı kaşımaya yarar. Aşk uğruna düzenini, elinde avucunda olanı riske atmak aptallıkla eşdeğerdir çünkü; kaynakları verimsiz kullanmaktır. Muhafazakar kesim mühendislik ilmini de bu yüzden pek sever. Verimlilik yeryüzünün en büyük tanrısıdır.

Adam Philips, Tekeşlilik kitabında şöyle yazıyor: ''Bir oyunun kurallarını bir kere öğrenince, artık kendi performansımızı düşünmeye başlayabiliriz; oyunun kendisiyle ilgili bir kaygı duymamıza gerek kalmaz. Bazı şeyleri veri olarak alırız, ki geriye kalanları da başka bir şey olarak alabilelim.'' Hayatın her yönüyle değişmez temellere dayandığına iman etmek, insani fıtrat bunu gerektirir çerçevesine sıkıştırarak algılamak, ılık bir esintinin altında hamakta şekerleme yapmak kadar huzur vericidir. İnsana ve varoluşa dair düşünülecek bir şey kalmamış, böylesi bir yükten kurtulunduğuna göre de tek dert edilmesi gereken şahsi performansa dair zanaatçiliğin detaylarıdır.

''Yatak odamızı belediye mühürledi önce. Günahkar geceler yerine şen gündüzler sunuldu bize. Babam yatağın ölçülerini aldı, annem ağzına almadan sözcükleri 'emniyette sikişin artık' dedi. Herkes evine gidip, teleskoplarının başına kuruldu. Şimdi herkes namuslı sikişmelerinin Devlet İstatistik Enstitüsü'nün belirlediği optimum dengesine ulaşmasını bekliyor. Hiç içimden gelmiyor bu gece, ama vatan bizden uyku öncesi, en temiz ve en çabuğundan orgazmsız bir düzüşme ister. [...] ne çok kıskanıyorum iskelelerde öpüşen gençleri. Kinleniyorum gitgide. Ve anlıyorum yaşlıların neden ahlaksız bulduğunu onları. Çünkü kaybettiklerini lanetlemezsen, çekilmez oluyor bu 'yoluna konulmuş heyecan'. Aşkı, şehveti ve günah düşman ilan ederek yaşayabilir insanlar.''

Yazının başlığı babamdan arak aslında; onun zaman zaman söylediği bir laftır. Akıllı bir mühendis olarak bilir elbette, eşek sağlam kazığa bağlanmalı, ayak yere basmalı, sermayenin tümü aşka yüklenmemelidir.

Huzur da misyoner pozisyonundadır, kıymetini bilin, bokunu çıkarmayın, ayıp.

Serkan Kafalı / Karga Mecmua 2009

Hiç yorum yok: