2 Kasım 2009 Pazartesi

Rock Is Dead

Marilyn Manson yıllar önce şarkısında söylemişti ama inanmamıştık. 'God is in the Tv' sözüyle o makyajlı suratın, vişne çürüğü dudakların altında ileri görüşlü bir peygamber yattığını süzememiştik. Headbang yaptırdığı insanların dinlerini çok kısa bir zaman süre sonra bedavacı bir dine satacaklarını hesaplamamıştık. Metafor bir yana rock müzik en demode zamanlarından birini yaşıyor 60'lardan beri ve yalancı peygamberlerin çabaları artık yetmeyecek gibi kurtarmaya.

Yalnız ve güzel ülkemin görüp görebileceği en devasa sahnelerden biri geliyor seneye bu vakitlere doğru Olimpiyat Stadı'na. O zamanlarda buralarda olup olmayacağımı kestiremediğimden bilet almış değilim henüz ama rahat hissediyorum kendimi, U2 fanı dolu bir toplumumuz yok, bu görece pahalı biletlere çok yoğun ilgi gösterecek kadar ekonomik rahatlıkta insanlar hiç yok. Sahne önünün tamamı satılmış olabilir, ama eminim ki sponsorların piranalığıdır o. Medya hype'ı bu konsere en fazla 50 bin bilet sattırır, Hürriyet'e yıl boyunca bütün sayfa ilan verseler bile yetmez. 100 bin bilet satarsa ben de bu sözlerin hepsini yerim söz.

Konudan konuya atlamış oldum ama U2'dan Bono'ya atlayacaktım anca oldu. Muhteşem bir Amerika turnesi yapıyorlar, yaptılar açıkçası. Muse'un da alt grup olması orada baya bir insanı orgazma götürmüştür tahminim. Konserlerin tamamı sold-out'tu, bu turne başarısına rağmen Bono albüm satışlarından hiç memnun değil. Yaptıkları iş baştan sona bütünleşmiş, mükemmel bir kurgu olmasına rağmen geri dönüşünü alamadıklarından yakınmış İrlandalı rockstar. Yeni modern müzik dinleyicilerini eleştirmiş Bono, Adam Clayton da eklemiş; ''Artık kimse müziği keyif almak için dinlemiyor.''

Kendi fikirlerimi yazmadan önce The Boat That Rocked filmini hepinize önereyim. 60'ların rock'n'roll ruhuyla tanışmadıysanız, günümüz müzik endüstrisi hakkında geriye yaslanıp sağlam bir düşünmenize yol açacak mükemmel bir film, hatta kendimce izlediğim en iyi müzik filmi. Şimdilerin kolay ulaşılabilen rockstarlarının o zamanların radyocularının olduğu kadar bile cool olmadığını anlayabilmeniz için inanılmaz güzel bir 2.5 saat.

Evet, bundan 10 yıl öncesine kadar müzik yazarları, dergiciler, radyocular, dj'ler, müzisyenler, en önemlisi de müzik kutsaldı hepiniz hatırlarsınız. Sadece tek bir müzik grubu keşfedebilmek, onunla bütünleşmek, onunla anılmak, onunla yaşamak dinleyici için bir tutku, heyecan kasırgasıydı. Radyo listelerine bir şarkıyı sokmak, müzik dergilerinde beğenilen şarkıcının övüldüğünü görmek anlatılmaz bir histi. Elbette ki zaman bir şeylerin devinimine yol açacaktı ama kitlelerin müzik zevkini öldürmesi hiç yakışık almadı.

2000'li yılların muhteşem prodüksiyonlarına, devasa bütçelerine, inanılmaz ses kayıt sistemlerine rağmen gelmiş geçmiş en iyi albümler arasına çok şık ekleştirememesinin sebebi hızlı tüketimle açıklanabilir mi acaba. Muse, Kings of Leon ve The Mars Volta'nın tüm hırsının geriye kalan bütün grupların hırsıyla eşit olması biraz da sorunun cevabı. (Coldplay mi, hassktirin ordan) Bu kadar içi geçmiş grubun içi geçmiş kötü bir dinleyici kitlesi yaratmış olması yeni devrimi engelleyen belki de. Jetsons'larda uzay çağının müziği olarak dinlenen kötü tracklerinin heyecanını bile yaratamıyor yeni çağın müzisyenleri. Bir müzik devrimine ihtiyacımız var, gerek format olarak; internet beleşinden kurtarabilsin, gerek sound olarak; içi bayık ölü balıkları uyandırsın. (Go Does It Offend You, Yeah? :))

1 yorum:

elanor pinti dedi ki...

gerçekten harika bir film.hele o gavin,