27 Ekim 2009 Salı

Takip Edilesi Bloglar

Başlığı ekşi'den çaldım evet. Gördüğünüz üzere sahalara geri dönme çabalarım var, dönüyorum da. Brett Anderson yazısını yeni milat olarak kabul edin lütfen. Gerçek ilk yazım buralarda paylaşan, içini döken, başarılı bloglar hakkında olsun. Spor hakkında Blog İdman Yurdu gibi bir güzellik halihazırda mevcut. 10 dakika kurcaladığınızda kendi ağız tadınıza göre spor bloglarını hemen seçip çıkarabiliyorsunuz. Müzik için de genelde takip eden insanlar nerelere direkt gideceklerini biliyorlar ama yine de tamamını kapsayan bir oluşum henüz mevcut değil.

Punkreas ve Reset Magazine bu blogun şöhretini aşan bloglar, duymadıysanız ilk olarak oralardan başlamanız salık verilir. Alçak Basınç ve Çekme Kaset de keza öyle, yazarlarını az çok tanıyorsunuzdur, girip bir bakın. Sağ köşede bahsedilmeden saksıda çiçekler gibi duran bazı bloglardan bahsetmek daha uygun durum için, buradan sesinizi duyurmak isterseniz mail atmanız halinde 1-2 sorti daha yaparız.

WingMan Türk internet aleminin ilk interaktif dergilerinden biri. Bildiğiniz üzere Beterpan'da ben de dahil olmak üzere internet dergisi yazmaya çalışan bir kadro var. İki dergi yeni bir ortam için elbette az ama başlangıç olarak çok şık duruyorlar, takip etmenizi öneririm. İçerik olarak Wingman adından da anlaşılacağı gibi bir erkek dergisi. Geniş yazar kadrosu ve her ay çıkan dergisiyle oldukça profesyoneller. Spordan politikaya geniş bir yelpazeleri var, müziğe de el atmış durumdalar. Beterpan'ı bilmeyenler için bir kez daha yazalım, daha underground, keyifli sanat yazıları arıyorsanız adresiniz olmaya adayız.

Seslersusmakİster
uzun zamandır devam eden bir blog. Aslında bu blogu oluştururken örnek aldığım blogtur kendisi, o yüzden ayrı bir yeri var gönlümde. Bu indie bloglar için de güzel bir yazısı var kendisinin, girip okumanızı tavsiye ederim. Strangelove gibi şükela grupları tanımanız açısından takip etmenize değer.
Kişisel blog kapsamında bizim kız Berraque'ın Zaman sinir bozucu bir şey. Ben de öyleyim.'i var. Bu blogdan daha fazla takip edeni olduğu için içerik yazmıyorum, pis şey. :P Jazz'ın Karalama Defteri' de yine içinde birbirinden güzel indie playlistler bulabileceğiniz, kişisel içerikli mis gibi bir blog, Keane hastası olduğunu hemen anlayacaksınız. :) Oh My Muse adından anlaşılacağı gibi Muse hastası bir kızın günlüğü, gelecek vaadeden güzel kişisel yazılar. Hayatın Nefesi'nde Pastel Zarlar'dan etkilenip blog yazmaya başlayan sevimli bir çiftimiz var, aşk üzerine güzel çeşitlemeler yapıyorlar, müzik, spor hakkında küçük küçük bahisleri de var, yakalayın. İstanbul'un Orta Yeri Sinema çoğunlukla film eleştirileri, zaman zaman müzik eleştirileri yapan başarılı bir blog, yine Avrupa Sineması sinemaseverlerin kaçırmaması gereken, her türlü etkileşimi, tekniği uzun uzadıya anlatan sinema bloglarından bir tanesi.

Bahsetmeye devam edeceğim muhtemelen sonraki yazılarda bloglardan. Bu arada Bonus Card BloggerV adında bir siteyle bloglara destek vermeye başlamış, hani niyetim davetiye istemek değildi bütün bunları yazarken ama gönderen birisi çıkarsa sevinirim. Birbirimizi desteklemek üzere... Bundan sonra tekrar yazıyorum.

26 Ekim 2009 Pazartesi

Brett Anderson - Slow Attack

Yazı bana ait olup orjinalini Beterpan'da bulabilirsiniz.

90'lar diğer 10'lu yıllara göre 2000'li yılların müziğinin temelini daha fazla oluşturmuştur. Mtv'nin herkesin evine girmesiyle elektronik müziğin gitgide su üstüne çıkışı, hiphop ve r&b'nin oluşumu bugünün müzik listelerinin liderlerini belirledi. Rock müzik özellikle yeni kıtada 90'larda grunge ile sağlam sallansa da adanın tarzı ve tavrı bambaşkaydı. Brit Pop 60'lardan ilham alan çok da yeni bir şey değildi ancak 90'larda Brit Pop için gökyüzünden Tanrılar indi. The Smiths'le büyüyen kuşak Oasis'i, Pulp'ı, Blur'u, Lush'ı, Suede'i ve nice güzel grubu kurdu. İçlerinden dağılmayan pek kalmadı, bugün reunionlar kol gezerken kimileri yalnız devam etmeyi seçti. Brett Anderson, bir jenerasyonun idolü, ikonu, role model'i sessiz sedasız 3. stüdyo albümü Slow Attack'i bugünlerde piyasaya sürüyor.

Brett Anderson grup devam ederken egoları için hiç bir zaman Suede'i dağıtmayacağını açıklamıştı. 2003'te gelen ayrılığın sebebi şarkıların artık Suede gibi tınlamadığı yönündeydi, kimin hangi tarafta olduğunu bilemeyiz fakat Brett Anderson'un Suede gibi tınlamadığı bir gerçek. Dog Man Star'ın yaratıcısı rockstarın sertliği gitmiş yerine singer-songwriter tanımlamasının içerdiği melankoli, hüzün, bunalım hissi yerleşmiş durumda. Suede'in b-side'larında bile bulamayacağınız derecede hüzünlü, ağır şarkılar Slow Attack'in içeriğini oluşturuyorlar. Superstarlıktan unutulmuş eski dost persona'sına geçmek Brett'in yüksek ego'sunun yanında duygularıyla da oynamış.

Bir Suede sever olarak Brett'in 2003'te 'Suede için yeni bir albüm olacaktır, sadece şimdi değil' sözüyle umutlu olsam da bu onun solo albümünü beğenmemem için hiç bir neden taşımıyor. Aksine elimizde çok ciddi, karanlık, başarılı bir albüm duruyor. Brett Anderson'un mükemmel ses tonu, şarkı söyleme tekniği şarkı ne kadar yavaş olursa olsun insanı uyanık tutmaya yarıyor, insan ondan bir şeyler kapmak için neler vermez! Kişisel kariyeri için 'göz önünde olmamak, basının etkisini görmemek baskıyı azaltıyor, hit yazmaya çalışmayı protesto ediyorum' yorumunu yapması albümün amatör ruhlu bir güzellikte olmasını açıklıyor. Sene başında gelen ve beynimi dağıtan Pete Doherty'nin Grace/Wastelands'i kadar sinematik tınlıyor Slow Attack, huzurlu bir dramın soundtrack'i olabilecek kadar naif. Öne çıkan şarkılardan The Hunted, Brett ne kadar hit yazmak istemiyorum dese de listelere iyi girebilecek ve albümü farkettirebilecek bir güzellik. Nakaratta gelen Ah'lar Suede'e döndürüyor bizi, özgür martı Jonathan sözleri dinlerken onu anımsattığını hatırlayınca sizin omzunuza konuyor. Frozen Roads'un artık ustalaşmış bir şairin elinden çıktığı aşikar, kar yağarken bir parkta yalnız oturmaya benziyor hissi. Dikkat çeken şarkılardan diğerleri Julian's Eyes, Summer ve The Swan ancak bu albümü 1-2 şarkıyla dinlemek iyi bir müzik dinleyicisine yakışmaz. 2009'un mükemmel albümlerine eklenen bir albüm gelemeyen kışı çağırıyor, playlist'in devamına Pete Doherty konuyor.

2 Ekim 2009 Cuma

System Error

Blog için işler pek yolunda değil. Ankara'da çalışmaya başladıktan sonra zamanım oldukça azaldı. Yazarlar da başlarda aktif olsa da şimdi pek sallamıyorlar işi. Kişisel olarak da aşk meşk işleri başta olmak üzere canım sıkkın, piyano kursu, spor derken hepsi üstüste geliyor, yolda müzik dinler hale geldim. Beni takip etmek isteyenler Beterpan'a girebilir, arada yazacağım yazıları oraya ekleştireceğim. Blog yeniden heyecan verene kadar kapalı, kapalı demeyelim de bekleme konumunda, olur da diğer yazarlar yazmak isterse yazsınlar. Belki blog kendi içinde devrime gider, format değişir, site değişir, kader kısmet. Görüşürüz, kendinize iyi bakın.